PROFESÖR'ÜN MEKTUBU
Profesör'ün Mektubu
Sevgili dostum, yalnızca bir kişinin bildiği başka kimsenin bilmesinin mümkün olmadığı bir şeye sen gerçek der misin? Bu mektubumu okuduktan sonra ölüm sebebimi bilen tek kişi sen olacaksın ve benim yüzümden bu saçmalığı ömrün boyunca omuzlarında taşıyacaksın. Hâl-i pürmelâlimi senden başka izah edebileceğim kimse olmadığı için bu mektubu sana yazma mecburiyetinde kaldım; bunun için bana kızmayacağını ümit ediyorum.
Sevgili dostum, insan bu dünyada söyledikleri kadar değil söylemedikleri kadardır. Ölmeden evvel içimde tuttuklarımı sana döküp en azından bir kişinin beni tanımış, söylemediklerimin farkına varmış olmasını istedim. Belki de senin gözünde ölümüm bir sembol olacaktır. Eğer senin nezdinde ölümüm illa bir sembol olacaksa bunun adı sanı bilinmeyen sessiz ölümlerin ve saçmalığın sembolü olması gerektiğini düşünüyorum. Toplumdaki kokuşmuşluk, anomi, ahlaki çöküntü benim intiharımın tek başına sebebi olamaz. Ne yalnızca kendim ne yalnızca toplum benim intiharımın sebebi. “Ya böyle olmasaydı, çok güzel bir toplumda yaşasaydım acaba intihar etmeyi aklımın ucundan bile geçirir miydim?” diye binlerce kez düşündüm ve hep aynı sonuca ulaştım. Galiba benim derdim sonsuzluktan çekip çıkarttığım hayat ile ilgili; yaş kemale erdikçe kaçan ihtimaller treni ile ilgili benim derdim.
Toplumu aklamaya çalıştığımı zinhar düşünme. Benim nezdimde toplum açgözlüdür. Kendilerinden başkasını düşünmeyen ahlaksızların oluşturduğu kozmosun en küçük parçasıdır toplum. Tek yaptıkları mutluluk kisvesi altında karınlarını tıka basa doyurmaları ve gece gündüz çoğalmak için tepinip durmalarıdır. Hani olmaz ya açgözlülüğün bir ilacı bulunsa utanmadan, sıkılmadan bu ilacı kutu kutu evlerine depolarlar.
Sevgili dostum, bir an için cehalet peçesini yüzümüze geçirip karşımızdaki şu insanlara bir bakalım; kim olduklarını, nerede doğduklarını, hangi dili konuştuklarını, ne renk olduklarını
umursamadan yalnızca onların sahip olduğu hayatlara bakalım. Daha güzel bir yerde olma ihtimali varken, yalnızlığı seçip gecenin serinliğinde bambaşka ihtimalleri düşlemek varken dönüşe kendini kaptırıp yalnızca bir maskeden ibaret olmak sence bu kişileri “insan” yapar mı? Beni yanlış anlama, sana yahut bir başkasına hayat dersi veriyor değilim. Ama dostum, ben bunu yapmıyorken bu insanların kendi doğrularını bana dayatmaları benim için bir ceza değil de nedir? Cehalet peçesinin arkasından insanlara baktığımda yaşanması mümkün hayatlar görüyorum. Oysa ölüm bile bir imkânken hayattan imkansızı istemek niçin suç olsun? Şu an ne istiyorum, biliyor musun? Elimde bir kadeh rakı ile Beyoğlu'nun orta yerinde avare avare dolanıp tanımadığım insanlara aklıma ilk gelen şiiri icra etmek istiyorum:
Dönsün yine peymâneler
Raks eylesün mestâneler
Ya neylesün biçâreler, alûfteler, âvâreler
Sâger sunar mehpâreler
Nûş itmemek olur sitem...
Ah, ah! Bir kadını, seni sevmediğini bile bile omzunun üzerinde uyuyabileceği bir mesafede kendine yakın tutmak nasıl bir his sana anlatmak isterdim... Bazı kadınlar vardır; geleceğe dair hiçbir umudu, hayali olmayan, plan yapmayan erkeklerin hayatına girip onlara hayal kurdururlar, plan yaptırırlar. Bazı kadınlar da geleceğe dair onca hayali, onca umudu olan erkeklerin hayatına girip onların tüm hayallerini yıkarlar, tüm bildiklerini unuttururlar. Ben birinci gruptaki erkeklerdendim, o ise ikinci gruptaki kadınlardan. Olmadı.
Sana geçenlerde anlattığım hikayedeki sol yumruğunu kaldırmış gencin ben olduğumu herhalde anlamışsındır. O zamanlar eşitliğin, özgürlüğün peşine düşmüştüm ama bedenimin hak arayacak kadar güçlü olmadığını fark edince insanların merhametine sığınmıştım. Başkasının, senden hiçbir farkı olmayan ve her daim nefret ettiğin başkasının merhameti ile yaşamak ne kadar acı bir duygudur, sen bilir misin sevgili dostum?
Hayatımın ilk yarısında hiçbir şeyim yokken diğer yarısında çok şeyim oldu. Ama inan bana, ilk yarısı ne kadar saçma ise diğer yarısı da en az o kadar saçma idi. Bana özgür olmamız için daha neyimizin olmaması gerekiyor diye sorduğunda sana cevap verememiştim. Birazdan insanın sahip olduğu son şeyi de kaybedeceğim ama yine de bu soruya cevap veremiyorum, sevgili dostum. Ama galiba senin dediğin gibi insanın hiçbir şey yapmamaya hakkı olmalı. Hatta aylaklık bizim ibadetimiz olmalı ve anayasamızın değişmez maddesinde, “Dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeksizin her insanın hiçbir yapmamaya hakkı vardır,” yazmalı.
Tanrının olmadığı bir düzende tanrısal özgürlük aramak anca senin ve benim gibi delilerin işidir. Birazdan öleceğim ve inan ki öldüğümde de o özgürlüğe ulaşacağımı düşünmüyorum. Peki dostum, bu lanet özgürlük hissi nereden geldi de bizim bu aciz bedenlerimize oturdu. Sana baktığımda o özgürlüğe ulaşmak için çabaladığını görebiliyorum. Seni tanıyınca, bu çabalarını görünce eskiden sahip olduğum coşkun ruhu hatırladım. İnan bu ruhu tekrar içimde hissedebilseydim seninle gelmek isterdim. Umarım bir gün arzuladığımız özgürlüğe ulaşırsın ve ihtimaller treninin birinden inip diğerine binersin. Bunları yaparken aklının bir köşesinde her daim beni de tutacağını umuyorum. Şunu unutma ki bizler gün ışığını fazla emdiği için ölen çiçekler gibiyiz. Elveda.
Kasım 2016- Karaköy


Yorumlar
Yorum Gönder